Yavuz Türk ile “Yüce Lider’e Dair” üzerine Erkan Irmak’ın gerçekleştirdiği söyleşi Varlık dergisinin Mart 2020 sayısında.

Yorum bırakın

Yavuz Türk

Öyküyü tümüyle kurgusal bir zaman diliminde, adı sanı olmayan bir yerde, hatta roman karakterlerinin bile adının anılmadığı bir zeminde tasarlamak özellikle tercih ettiğim bir şeydi. Mekânın belirsizliği benim açımdan iki noktaya vurgu yapmak içindi: Birincisi, bu öykünün belli bir coğrafyada değil, aslında aşağı yukarı dünyanın birçok yerinde yaşandığını, yaşanmakta olduğunu ve hatta gelecekte de yaşanacağını saptamak içindi. Yani evrensel bir duruma vurgu yapmak amacını taşıyordu. İkinci olarak da, bu belirsizliği güçlendirmek adına masalsı bir dil kullanmayı tercih ettim. Özetle, anlatı zamanının muğlaklığını artırmak için elimden geleni yaptım.

Varlık dergisinin Mart 2020 sayısının dosya konusu: “Nezimce Yaşamak / Nezihe Meriç Edebiyatı Üzerine”

Yorum bırakın

Varlık Mart dosyası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın yazarlarından Nezihe Meriç’in edebiyatını konu ediyor.

Şafak Baba PalaNezimce Yaşamak” başlıklı yazısında “Türkiye’de kadın yazar olmak” konusuna eğiliyor ve Nezihe Meriç’in hayatına paralel gelişen öykü serüvenini irdeliyor. “İşte yazılarla ördükleri ve üzerinde bambaşka örneklerin olduğu bu cesaret örtüsünde, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın öykü yazarlarından biri, hatta ilki sayılan Nezihe Meriç’in örgüsünü inceleyeceğiz burada. Ben de kendi anladığım Nezihe Meriç’ten bahsetmek istiyorum sizlere. Bir yazar olarak Nezihe Meriç ve insan olarak Nezihe Meriç. Farklı mı ele alınmalı? Belki birçok yazar için öyle olabilir ama benim için Nezihe Meriç farklı ele alınacak bir yazar değil. Duyarlı, incelikli ve kendine has bir yürüyüşü var edebiyatında ve hayattaki yolculuğunda. Umut, yazısında hep var. İlk yazdığı yazının başlığının ‘Ümit’ olması boşuna değil. İncelikler var yazısında ve hayatında. Hoşlanmasam da bu sözden, kadınca bir duyarlılık hissediliyor edebiyatında. Aslında kadınca değil Nezimce bir duyarlılık demek daha doğru kanımca.”

Murat YalçınSomuttan Soyuta Topal Koşma” başlıklı yazısında Nezihe Meriç’in 1956 tarihli öykü kitabını değerlendiriyor, “Onun soyutlamaları, betimleyici fotoğraf somutluğundan gerçeği temsil etmekten kaçınan nonfigüratif resim soyutluğuna kaymaz. Çağrışımlarla, dildeki müzikal ritimle uçuşan yanları olsa da yere basan ayaklarını hep gösterir,” diyor.

Yalçın Armağan “Anılar Nasıl Yazılmalı!” başlıklı yazısında Meriç’in Çavlanın İçinde Sessizce’nin nasıl kendi yazım sürecini irdeleyen bir kitap olduğunu ve türler arasında durduğunu anlatıyor: “Edebiyat tarihi açısından kıymeti bir yana, türün kendisini sorgulayan ender metinlerden biri olarak Nezihe Meriç’in Çavlanın İçinde Sessizce isimli kitabı, türler hiyerarşisi nedeniyle yeterince ilgi çekmemiş, fark edilmemiş gibi görünüyor. Nezihe Meriç’in neredeyse ‘kendine özgü bir tür’ yarattığı bu kitap, 1996 ile 2003 arasında Varlık dergisinde yayımlanan yazılarının bir araya getirilmesinden oluşmuş ve 2004 yılında kitaplaştırılmış. 2004 ile 2009 arasında dört baskı yapan kitap, beşinci baskıyı ancak 2019’da yapabilmiş. Kitaba gösterilen ilgide bir azalma olduğunu söylemek, sanırım, mümkün. Nezihe Meriç’e gösterilen ilginin arttığı bir dönemde anı/otobiyografi kitabının yeni baskı yapmaması, sözünü ettiğim ‘türler hiyerarşisi’nin bir sonucu olmalı. Oysa Çavlanın İçinde Sessizce, dediğim gibi, yalnızca tür kuramı açısından bile bereketli bir tartışmaya kapı aralayıp ilgiyi kendine çekecek nitelikte bir kitap.”

Hakan Akdoğan “Korsan Çıkmazı Ekseninde İçsel Devrimini Gerçekleştirememiş Türk Erkeğinin Dışsal Özgürlük Arayışı” başlıklı yazısında Meriç’in 1961 tarihli romanını kadın erkek ilişkileri bağlamında sosyolojik olarak okuyor: “Kadının özgürlüğünü kazanırken bedel ödediğini anlatır Meriç. Bunun ana nedenlerinden birisi ailedir ona göre. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yüklenen rolleri aşmanın zorluğunu görürüz karakterlerinde. Burada aslında erkek egemen sistemin gücünü koruyanın erkek kadar onları yetiştiren kadınlar olduğunu da vurgular. Ayrıca sosyal yaşamda önemli noktalarda bulunan kadınların diğer kadınlara erkek egemen sistemin sürmesini sağlayan baskılar ürettiğini de anlatır. Ötekileştirilmiş olanların içinde ötekileştirilmiş olmanın yükünü hissettirir.”

Onur Bütün “Nezihe Meriç Öykülerinde Cinsellik ve Erotizm”i irdeliyor. “Kadınların edebî metinlerde nasıl kodlandığı, bu kodların, bulundukları sınıfsal/kültürel/geleneksel konumların dile nasıl yansıtıldığı, kadın imgesinin psikolojik olarak metne nasıl geçtiği gibi parametreler açısından Nezihe Meriç, feminist edebiyat eleştirisinin pek çok veçhesini tema olarak ele almıştır.”

Adeje Ayça Atçı ile “Kȃğıttan Gemiler” adlı romanı üzerine Anıl Cihan’ın gerçekleştirdiği söyleşi Varlık dergisinin Mart 2020 sayısında.

Yorum bırakın

Adeje Ayça Atçı

Mitolojiyi çok severim ben, mutlaka kitaplarımda kullanırım da. Fakat bu defa hatta ilk defa bir teknikle kullandım. Benden başka kimsenin dikkatini çekmeyecek bir teknikti bu, ama Tuna’nın hikâyesini zaten az önce de dediğim gibi kendim için yazmıştım. Yunan mitolojisi kullanıyordum kitabın başlarında, Sümerlere, Gılgamış Destanlarına yürüdüm sonra ve ortalara doğru bildiğim tüm mitolojileri, masalları karşılaştırdım, çarpıştırdım ve diğerlerini unutarak yalnızca Nart Mitolojisini, Nart Destanlarının anlatılarını kullanmaya başladım. Yani bir yabancı gibi başladığım yolculuk hikâyem Nartlara gitti.

Varlık’ta Bu Ay (Mart 2020)

Yorum bırakın

Dosya: “Nezimce Yaşamak / Nezihe Meriç Edebiyatı Üzerine” – Şafak Baba Pala, Murat Yalçın, Yalçın Armağan, Hakan Akdoğan, Onur Bütün

Yazı: Sanatçı İsmet Doğan ve Küratör Salman Akıl ile “Hiçbir Yerdeyiz” Sergisi Üzerine Söyleşi (Hıdır Eligüzel) – ‘Panoptikon’dan ‘Küresel Panoptikon’a Post-Truth Bağlamında “1984” (Hande Balkız) – Genco Erkal ile Söyleşi: 1980’li Yılların Türkiye’si ve Edebiyatın Sinemaya Yansıması (Burak Süme) – Nesnelerin Dili (İlyas Tunç) – “Sarımsak Yiyen Sarımsak Kokar” (Ahmet Furkan İnan) – “Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim” ve Ahmet Altan: Sizin Hiç Yüzünüz Kayboldu mu? (Rahime Sarıçelik) – Nalan Yırtmaç ile “İsim, Şehir, Bitki, Hayvan” Sergisi Üzerine Söyleşi (Rumeysa Kiger) – Yakup Kadri’nin “Hep O Şarkı”sı ve Halide Edip’in “Handan”ına Kişisel Bir Yaklaşım (Erendiz Atasü) – Kusursuza Yergi: Bubi (Yalın Alpay) – Klasiklere Dönüş (Kemal Ateş) – “Katedral”i Görmek… Raymond Carver Öyküsünde İçimizdeki Güçle Buluşma Ânı (Çiğdem Ülker) – Yeni Şiirler Arasında (Şeref Bilsel) – Yeni Öyküler Arasında (Jale Sancak)

Şiir: Muzaffer Kale, Hasan Öztoprak, Betül Dünder, Ece Apaydın, Onur Sakarya, İ. Deniz Aslan, Mustafa Torun, Cihan Adıman, Batuhan Suiçmez

Öykü: Ümit Aykut Aktaş, Başak Kutlu Atay, Dilek Şenol Orhon

Desen: Özge Ekmekçioğlu

Varlık Kitaplığı: Cem Akaş ile Romanları Üzerine Söyleşi (Göksu N. Çakır) –  “Bir Küçük Delilik” – Arzu Uçar (Funda Dörtkaş) – “Nü” – Richard Leppert (Tolga Aras) – Yavuz Türk ile “Yüce Lider’e Dair” Üzerine Söyleşi (Erkan Irmak) – Orhan Emre ile “Neda” Üzerine Söyleşi (Ozan Öztepe) – Adeje Ayça Atçı ile “Kȃğıttan Gemiler” Üzerine Söyleşi (Anıl Cihan) – Şiir Günlüğü (Gültekin Emre) – Küresel Haberler (Zeynep Şen)

Edebiyattan resme, tiyatrodan çağdaş sanata geniş bir alanda yazılar, söyleşiler yayımlayan Varlık bu ay da Yeni Şiirler / Öyküler Arasında, Şiir Günlüğü, Küresel Haberler köşeleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Varlık Kitaplığı bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.

Zeynep Şen, “Küresel Haberler” köşesinde Varlık okurlarını dünyadan ve ülkemizden edebiyat/sanat olaylarından haberdar etmeyi sürdürüyor.

Yorum bırakın

Varlık dergisinin Şubat 2020 sayısının öykücüleri: Vecdi Çıracıoğlu, Ümit Kurt, Ayşe Özlem İnci, Işık Vural, Ebubekir Emre Men.

Yorum bırakın

Varlık dergisinin Şubat 2020 sayısının şairleri: Hüseyin Peker, Hülya Deniz Ünal, Erol Tufan, Selcan Peksan, Oğulcan Kütük, Türkȃn Böcü, Burak Çapan, Hasan Temiz.

Yorum bırakın

Jale Sancak, Varlık dergisinde yeni imzalardan gelen öyküleri değerlendirmeye devam ediyor.

Yorum bırakın

Neden tanımlanabilir bir tür değildir öykü ya da gerçekten öyle midir? Sorulduğunda niye kem küm edilmektedir? Kesin tanımlamaları engelleyen nedir? Ah işte elden avuçtan kayıp gidiveriyordur şu öykü denen şey birilerine göre. Bu tam olarak bilememe, bilinememe hali öyküyü daha gizemli, değerli, üstün kılıyor düşüncesi mi dolaşmaktadır bilinçaltında?

Ahmet Büke, “Varamayan” adlı son öykü kitabı üzerine Bahri Karaduman’ın sorularını yanıtlıyor. Varlık dergisinin Şubat 2020 sayısında.

Yorum bırakın

Bence öykücünün öncelikli görevi öykü anlatmaktır. Yani baştan sona kendini okutacak bir hikâyeyi bulup çıkarmalıdır yazar. Parti gibi olmayan parti nasıl büyük bir çuvallama ise sadece dil ile oynayan, dili koşulsuz bir varlık nedeni olarak önceleyen öyküler de öyle. Ya da ben bu yaklaşıma uzağım en azından yazarken. Bunu bir veri olarak kabul ettikten sonra dil işçiliği devreye giriyor ve elbette ilki kadar önemli.

Şeref Bilsel, Varlık dergisinde yeni imzalardan gelen şiirleri değerlendirmeye devam ediyor.

Yorum bırakın

İyi şairler de Çingeneler gibi bir yeri mülk edinmez; bir yerden başka bir yere, bir sözcükten başka sözcüklere konup göçer. Tabiat onları fark etmesin diye otlara, ağaçlara, ırmaklara karışırlar sessizce. Yolda olanın şarkısı tükenmez.

Older Entries